126
ben nerede hata yapıyorum bilmiyorum be sözlük. mesela buraya çok acıklı şeyler yazasım geliyor benim insanlardan uzakta... evet, çok acıklı şeyler... sonra da bunu twitterda paylaşıp pimi çekesim geliyor. belki de paylaşmam, du bakalım. bu sözlüğe de neden üyeyim bilmiyorum. artı bu sözlükteki nickimin neden "yüzyüzeyken limonata içeriz" olduğunu hiç bilmiyorum. bu muhtemelen sol gruptan apartılma nick dışında beni tanımlayan ne çok başka şeyler vardı oysa. ama o an o geçiyordu işte aklımdan, o yüzden. pek de takılmadım burada ama maksat içimi dökeyim...:
ben portakalların çürümesine çok takığım sevgili sözlük. sevdiğim bir portakalın beni sevmemesine değil de, en çok portakalların çürümesine takığım. ben sanki bütün portakalları çürütüyorum sanki... biraz olumlu düşünsem, olumlu enerjiler falan gezse etrafta. biraz arkadaşlarıma "bunları 10 kişiye göndermezsen başına felaket gelecek" mesajlarından atsam... yani, aslında biraz rahat bıraksam kendimi. biraz basit olsam... biraz diğerleri gibi...
ne garip her şey ne garip. her şey o kadar garip ki sevgili sözlük, ben bile anlatamam sana ne kadar garip olduğunu...
benim yine bir güle takıldı aklım, bir sulugöz sakızına, bir güzel sukutıra takıldı aklım. patates baskısına takıldı. (çocukluğu hep çok özlerim ben) aklım çocukluğuma takıldı, çocukluk gibi masum olana. çocuk gibi tutturmak istedim çocuk gibi. ama tutturamam...
zaten ne zaman tuttursam, o şey uzaklaşmadı mı benden? işte ben bundan korkuyorum, ben korkuyorum denizanası gibi olmaktan korkuyorum. denizanası gibi yapışıp hiç bırakmamaya çalışmaktan. ve yine de susmaya çalışıyorum işte. yine de kırılma noktalarıyla değişmiş ben'i, eski ben'e getirmeye çalışıyorum. belki de yeni bir yol bulunabilir. daha orta bir yol, değil mi?
aslında kendimi o kadar sevmiyorum o kadar sevmiyorum ki, hep yanlış, eksik, hatalı hissediyorum. aslında bunu en çok da portakallar çürüyünce hissediyorum. bu da geçer, geçmez diyemem. ama şuan hiç geçmeyecek gibi hiç. aslında bu da bir sorun değil mi?
bugün okulda biri benim aşka aşık olduğumu söyledi. ama ben aşka aşık da olmak istemem. ben bir kişiye aşık olmak isterim. o kişi kim bilmiyorum, bunu hakeden kişi kim bilmiyorum. ama bazen aklım çok kötü, çok kötü takılıyor insanlara. çok üzülüyorum. ben masivadan, boş şeylerden, günahlardan uzak olmak istiyorum. kötü izlenimlerden allaha sığınmak istiyorum. ben allahı çok seviyorum. bence iyi bir kul olamasam da seviyorum. allahı düşününce hep gözlerim doluyor. şimdiki gibi akıyor. koluma siliyorum. allahla aramda olanları düşününce çok duygulanıyorum.
bu kişi, o sukutır, o patates baskısı, o portakal. o çok samimi, çok yürekli sandığım kişi susuyor bana karşı... günlerdir o sustuğu için, o kadar üzdüm ki kendimi, neredeyse tükettim her şeyi, içimdeki duyguları bile... üzülmekten ona karşı ne hissettiğimi kestiremiyorum. öyle garip bir olay oldu.
mesele mecnun değil demiştim bir keresinde. ama mesele gerçekten ortak konulardan konuşacağım arkadaş olabilir. bir insanla edebiyattan bahsetmek çok hoşuma gidiyorya. kimsenin bilmediği ikimizin bildiği edebi konulardan konuşmak beni mest ediyor. bir bilsen sevgili sözlük.
neyse be sözlük. bak nuri pakdil demiş sen ona bak da portakaldan kastımı anla:
"Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim, hele orta hiç sevemedim: Hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da çok severim. Yeryüzüne biterim. Eve portakal aldığımda kasayla alırım, dayanamayanlar çürür..."
tümünü gör