1
üniversitelerin tarih, türk dili ve edebiyatı, bilgi ve belge yönetimi gibi bölümlerinde ilerideki kullanım sıklığına göre belirlenen seviyelerde öğretilen derstir. latin alfabesine dua ettirir, içinde arapça ve farsça gramer kurallarını barındırır. osmanlıca öğrenirken arapçaya ve farsçaya giriş yapılmış olunur. o girişler yapılmadan osmanlıca öğrenilemez. geçmişi öğrenebilmek için osmanlıca zorunludur. bir millet geçmişine bu kadar mı yabancılaşır sorusu öğrenme ilerledikçe kafayı daha çok meşgul eder. bir de günlük hayatta kullandığımız bütün arapça kelimeler* kök harfleri bulunarak anlamları çıkarılmaya çalışılmak, çoğul yapılmak suretiyle arkadaşlar deli edilebilir*
#24163 ezgiii |
14 yıl önce
2
"arkadaşınız osmanlıca alıyorsa siz de almış sayılmışsınız" dersi esasında. dersin kendisi ne kadar sıkıcı olsa da dışarıdan bakan ve hatta dinleyen birisi için o kadar keyiflidir.
3
bugün yakın bir arkadaşımla yaptığım bir tartışma vesilesiyle osmanlıca öğretiminin yaygınlaştırılması gerekliliği iddiasına dair bir-iki laf etmek isterim.
osmanlıca ile ilgili bilmeniz gereken ilk şey, türkçe gramer yapısı üzerine özellikle ad cinsinden kelimelerin farsça ve arapçalarının kullanılması ile meydana gelmiş bulunan bir yazı dili olduğudur. (osmanlı dönemi genel konuşma dili olarak hiçbir dönemde var olmamıştır.) yazı dili olmasından kasıt, osmanlı döneminden kalma bütün metinlerin bu dilde olduğudur. osmanlı dönemine ait birinci kaynaktan okuma gerektiren bir işle meşgulseniz, bu dili bilmek zorundasınız. iş, birinci kaynaktan okuma ihtiyacı bulunmayan kimselere bu dilin öğretilmesinin okul müfredatı aracılığıyla zorunlu tutulmasına gelince o başka bir konudur.
(bu noktada, bir insanın osmanlıca öğrenmesinde herhangi bir sakınca bulunmadığı konusunda anlaşabileceğimizi sanıyorum)
okulu, basitçe, bireyi hayata hazırlayacak bilgilerin öğretildiği bir kurum olarak düşünebiliriz. okulların ilk yıllarında genele hitap eden bilgiler herkese öğretilir. ilerleyen yıllarda bazı öğrencilerin müfredatlarında bazı dersler daha baskın olarak (daha fazla süre ayrılarak ve daha yüklü konular içerecek şekilde) yer alır. eğitim hayatının son yıllarında ise herkese uzmanlaşacağı düşünülen konuları içeren bir müfredat verilir. uzmanlaşma (belirli alanlarda çokça bilgi sahibi olma), günümüz bilgi kütlesini verimli kullanıp üzerine ekleme yapabilecek kapasitede bilgili insanlar yetiştirmek için tek yoldur. gerekçe basittir - bir bireye günümüz bilgi birikiminin tamamını aktarmak ne bir ömür süresi içerisinde mümkündür, ne de herhangi bir bireyin böyle bir birikimi bünyesine alacak kapasitesi vardır.
"gençlerimiz osmanlıca öğrense fena mı olur?" - olmaz, güzel olur, şaaaahane olur. bunun yanında gençlerimiz mesela çince de öğrenseler (netekim şu anda dünyada en çok konuşanı olan dil), arıcılık da öğrenseler, kuantum mekaniği de öğrenseler, obua çalmayı da öğrenseler yine fena olmaz-gibime geliyor. (obuaya ayıp mı ettik ne). osmanlıca, ihtiyacı olana elbet öğretilir. esas mesele, osmanlıca'ya kimin ihtiyacı vardır? tarihçi, edebiyatçı, (bir ihtimal) kütüphaneci, dil tarihçisi, bilim tarihçisi gibi birincil kaynaklardan okuma yapması gereken insanlar bu dile ihtiyaç duyarlar. "bilim tarihçisi"ni özellikle sona koydum -ki bilim derken sadece temel bilimleri değil, mühendislik, tıp gibi uygulama alanlarını da kastediyorum- çünkü ahkam kesmeye niyetli olduğum konu bu insanların bilgi birikimlerinde birincil kaynakların neler olduğudur.
en keskin tartışmaların yaşandığı alanlardan birine bakalım: evrimsel biyoloji.
modern evrim teorisinin babasını* burada bilmeyen var mı? sanmıyorum. onun orijinal kuramını anlattığı türlerin kökeni kitabını da bilmeyenimiz yoktur. çağında devrim yaratmış bu kitabın bugünkü önemi ile ilgili olarak bir değerlendirme yaparsak: onun literatür olarak önemli olduğunu söylememiz gerekir. bu, o kitabın bilim tarihi açısından önemini işaret eder. bilimsel önemini bu noktada ayırmamız gerekir: bugün en vasat bir evrimsel biyolog bile darwin'in bildiğinden, dolayısı ile "türlerin kökeni"nde anlattığından çok daha fazlasını bilmektedir. evrim üzerine bugün türlerin kökeninden çok daha geçerli evrimsel biyoloji kitapları mevcuttur. (bunun yanında, darwin'in kitabının bazı hatalı bilgiler içerdiği de bugün bilinmektedir.) buradan şu çıkarımı yapabiliriz: darwin kitabını örneğin osmanlıca yazmış olsaydı, evrimsel biyolog olabilmek için osmanlıca öğrenmek gerekir miydi? cevap tabii ki "hayır"dır. türlerin kökeni bugün itibariyle evrimsel biyoloji öğrenimi için birincil kaynak değildir. (tekrar belirtmek istiyorum ki biyolojinin kendisi ayrıdır, tarihi ayrıdır).
aynı mevzuyu kendi alanıma -inşaat mühendisliği- de genişletebilirim. modern inşaat mühendisliği, bir fizik dalı olan mekanikte (bkz: statik) olarak adlandırdığımız özel bir durumun, herhangi bir objenin üzerine etki eden tüm kuvvelerin sıfıra eşitlendiği durumun üzerine yapılan hesaplar üzerine kuruludur. bu mekanik bilgisi ise newton yasalarının ortaya konmasından önce mevcut değildir. newton, modern mekaniğin temellerini attığı (bkz: principia mathematica) kitabını 1687 yılında yayınlamıştır. mimar sinan ise 1489-1588 yılları arasında yaşamıştır. mimar sinan, herhangi bir yapı tasarım kitabı yazmamıştır. fakat yazmış olsaydı bile, içinde günümüz inşaat mühendisinin inşaat tasarımı üzerine ondan öğreneceği herhangi bir bilgi bulunabilmesi olanak dışıdır. (mimar sinan'ın bu modern mekanik bilgisine sahip olmadan ayakta durmayı başarabilen herhangi bir yapı inşa etmeyi nasıl becerdiği ise ayrı bir konudur.)
osmanlıca'nın birkaç alan dışında günümüzde ihtiyaç duyulan uzmanlaşmaya bir katkısının olmaması sebebi ile, onu bir matematik dersi gibi herkese zorunlu tutmanın bir gerekliliği olmadığı ortadadır. bunun yanı sıra, herkese osmanlıca öğretmeye girişmenin bir maliyeti vardır. öncelikle tüm öğrenci nüfusuna bu dili öğretecek sayıda öğretmen yetiştirilecektir. daha sonra bu dilin öğretimi için öğrenim hayatının hatırı sayılır bir süresi başka bir müfredat dersi aleyhine ayrılmalıdır, ki o ders hangisiyse belki hiç verilemeyecektir. (yatırımın zaman boyutu belki parasal boyutundan öne bile koyulabilir. bunun yanında birkaç sene önce din dersi saatlerinin arttırılması tartışmasında kimya dersinin gerekliliğinin bile sorgulandığı topraklarda yaşadığımızı hatırlayalım. sorgulayan toplum istiyorduk işte, negzel lan!!!) tabii ki herkese ingilizce öğretmenin de benzer bir maliyeti vardır. buna karşın bu maliyetlere yatırım gözü ile baktığımızda, ingilizcenin ekonomik olarak geri dönüşü ile osmanlıca'nın geri dönüşü birbiriyle kıyaslanacak olursa günümüz koşullarında hangi dilin ağır basacağını hepimiz tahmin edebiliriz sanırım.
eğitim öğretim işi siyasi ideolojilerin, hele ki demode olanlarının taleplerine göre biçimlendirilemeyecek kadar ciddi bir iştir.
(bu entıri de sözlükte "yazmayı bıraktı" diye sitem eden arkadaşlarıma gelmiş olsun.)
ek: şu başlığı da maalesef tuğla gibi yazıyı döşedikten sonra gördüm, affola...
(bkz: osmanlıcanın zorunlu ders olması)
osmanlıca'nın olması lazımdı tabii :(((