1
efenim tanım gerekir: sözlük yazarlarının içlerinde ukte kalan, söyleyemedikleri şeylerdir sevdikleri insanlara karşı.
sanırım ben şu ana kadar hayattaki en büyük aptallardan biriyim.
dün gece seni düşündüm ben.
gerçekten, ciddi anlamda düşündüm hem de.
gözümün önünden gitmedi senin yüzün. belki alkolün yüzündendi, belki de leman sam çok derinden yakalamıştı ruhumda saklı kalan hüzünleri, bilmiyorum...
bilmek de istemiyorum açıkçası.
ben dün gece seni düşündüm.
sadece düşündüm.
ulan ne yapmalı, geri dönmeli miyim, msj atayım mı falan triplerine girmedim. girmek istemedim. boşa kürek çekmek artık benim tarzım değil.
sadece düşündüm seni. elimde sigaram, alkolüm, tüm keyfimle düşündüm hem de.
geçirdiğimiz güzel günleri düşündüm.
az önce de uzun zamandır yapmadığım şeyi yapıp fotoğraflarına baktım.
yapmamalıyım esasında bunu.
bunu okuyacak dostlar sakın bir daha yapma diyecekler, eminim.
olsun.
onun fotoğrafları artık benim üzerimde geri dönmekle alakalı hiçbir etki yapmıyor.
üzüyor, sevindiriyor, hatta gülümsetiyor.
ama geri dönme isteği içime gelmiyor.
içimden mırıldanıyorum, ben bu kızı ne çok sevdim diye, hala da sevdiğimin bilincinde olarak.
evet, bunu diyebiliyorum, ve geri dönmek istemiyorum.
sebeplerim var. açıkladığım ve hiçbir zaman açıklamayacağım sebepler onlar.
fakat seni böyle sevmek de güzel.
her ne kadar eskisi gibi olmasa da, hep bu sevginin içimde kalacağını bilmek de güzel...
evet, bu gerçekten çok güzel...
#14494 raistlin |
15 yıl önce
2
kilometreler olsa da aramızda, yanımızda başka insanlar ve avcumuzda başkalarının elleri, sevebilir miyiz onları birbirimizi sevdiğimiz gibi?
sanmam...
uzaktasın diye olmuyor tüm bunlar bir özlemle körüklenen bir şey değil ki benim hislerim
her an benimle gezen bir şey
güya kurtuldum seni hatırlatan şeylerden... "oh be" dedim "dünya varmış". nasıl olsa bir aya izi bile kalmaz dedim bak kaç ay oldu... şimdi farkediyorum da en büyük izi ortadan kaldırmayı unutmuşum. şarkıları tekrar dinlemeyerek, fotoğrafları silerek senden kurtulduğumu sanmak ne büyük hata... hala aynı cümlelerle konuşuyorum hala senin sevdiğin gibi gülüyorum her aynaya baktığımda aynı gözleri görüyorum...beyhude unutmaya çalışmak...gerek de yok zaten acı vermiyorsun ki bana kızgın da değilim üstelik. hem ben zaten herkesi seviyorum sadece seni biraz daha fazla.
3
tam da seni düşünüyordum. tesadüf değil aslında. birkaç saat önce de aklımdaydın ve dün bu saatlerde aynı önceki gün diğer saatlerde de aklımda olduğun gibi. gülüşünü düşünüyorum, gözlerini sonra, bakışlarını... hep seni düşünüyorum. birazcık siliksin aklımda; daha dün gördüm halbuki. neden söylemiyorum, söyleyemiyorum peki? desem ya gözlerime bakarak gülümsediğin o anda -ben sana aşık oldum. planlamadan, düşünmeden... gözlerimi kapasam ve o an ne hissediyorsam anlatsam işte. yapamıyorum. kaybetmek değil korkum. zaten hiç benim olmadın ki... kimsenin olamazsın ki sen. zaten beni sana aşık eden o kimseye ait olmayışın değil miydi...
yaşanmamışlıklar ağır. artık yazamıyorum da. seni tanımadan önce yazdığım gibi yazamıyorum. düşünemiyorum, okuyamıyorum. her şey senden önceymiş ama senin içinmiş gibi sanki. girsen ya hayatıma ve kirletsek bir aşkı daha ilişki denen saçmalıkla. artık bunu bile istiyorum sanırım...
yarın düşüneceğim seni daha ne kadar devam eder bu bilemiyorum ama geçecek acıtmaz olacak bir gün biliyorum...şimdilik sadece bekliyorum.
4
Çok sene geçti. Çokuncu yıldayız. Öğrettiklerin acıttıklarından daha fazla, övünmelisin.
borçluyum sana;
“kaybetmek” kelimesi çok da ürkütücü gelmiyor artık mesela. kayıp benim için ölümden ibaret. yani kaybetmek bir nevi “allah”a emanet.
minnettarım sana;
yalandan da olsa ben varım demelerin için, doğruluğuna inanmasan da hep varım tesellin için. Üzerime doğrulttuğun yalanlarını geri çekmekte geç kalmadığın için.
mağlubum sana;
yenilgimin üzerine diktiğim taşlarları bir bir gururla sayabiliyorum, büyük asalet. ve asalet sadece sana mahsus değil-di. ve bu asalet asla gitmece oynayacak kadar kıymetli değil-di.
hayranım sana;
tek başına aldığın iki kişilik kararına artık baş kaldırmıyorum. sana mahsus olan “vaktim kıymetli benim” cümlesi üzerine değil kabullenişim. aksine, o kadar çok vaktim var ki emek emek dönüş yolunu kapatıyorum. yeni olayım diye, her şey, herkes en yeni, en baştan olsun diye.
acıyorum sana;
var olan özgüven eksiliğini bana geç kalmışlığınla gizleme çaban takdire şayandı. her samimiyetsizlikten olduğu gibi bu fikirden de hep nefret ettim.
korkmuyorum senden;
korkuyla başladım sevmek fikrine, çünkü “kaçmak” üzerine şirk koşmayacağın tek inancındı senin. ve inancın her şeyi, herkesi yok saymak pahasına kuvvetlidir, seni iyi bilirim.
Üzülmüyorum;
kendime baktığımda bu “gitmece oyunu”nda sobelenemeyecek kadar hızlı koştuğumu görüyorum. belki ben de kaçıyorum, çünkü ben gittikçe sana benziyorum.
farkındayım;
pişmanlık yaşadıklarımdan veya yaptıklarımdan bulmaz beni, en sevdiğimdir hata yapmak hatırlıyor musun? ve yaşayamadıklarımızdan sen sorumlusun, neyse ki bu pişmanlığı kaldırabilecek kadar gururlusun.
biliyorum;
“kendini sevmiyorsun sen, bir başkasını nasıl sevesin ki?”. Çok haklısın. birini kendinden fazla sevmek ve çok sevmek arasındaki farkı senden iyi biliyorum.
utanmıyorum;
suskunlaştığımda sevdiğin ve belki şu an sevgilinle dinlediğin şarkıları mırıldanmaktan,
sen, ben, biz düşüncesine hala “dost”un omzunda hıçkırarak ağlayabilmekten,
sesini, yüzünü hatırlamakta zorlanmama rağmen hala adını gülümseyerek zikretmekten,
sevgisizim diyenlere inat, yine yeniden en baştan, defalarca sevmeyi denemekten
utanmıyorum.
son olarak;
hiç özlemedim seni. hele o taksi aynasından seni son seyredişimi hiç hatırlamıyorum. Çoklar genelde hiçlikle biter, ve biz çokuncu yıldayız.
5
tam da o şarkıdaki gibi, kalkıp gittiğin yere çöreklenen bir sensizlik olmasın diye kendimi attım kanepeye.
bir kahve patlattım, bir de sigara yaktım.
bu gece konuşacağız sevgilim.
oyun oynamayacağız burda.
"bi öpücüğü hak etmedi mi ama sevgilin" diye şımaramayacaksın.
istersen bir çay al sen de kendine. bir sigara da sen yak.
şimdi, neden bitanem? neden oldu bunlar?
çok güvendiğin sevgine, aidiyet hissine neler oldu?
"ben seninim" diye bağıran adamı nereye sakladın?
lafımı bölüp "çok özledim ben seni, onu napıcaz?" demeyeceksin di mi sen?
söz benim bu kez.
keşke susup unutuverseydim tüm biriktirdiklerimi.
şu sigaranın dumanıyla beraber üfleseydim. bi seferde çıkıverseydi.
dudak tiryakisi olsaydım, kolaydı.
her neyse.
bugünlerde sorguluyorum kendimi sık sık.
aşkın hayranlıkla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum önce. sonra seni evirip çeviriyorum kafamda.
hissedebileceğim son şeyin hayranlık olduğuna karar veriyorum.
ben seninle bir ömür istemedim ki sevgilim.
ben senle tükenmek istedim.
ben sende eskimek istedim.
ben sende yaşlanmadan büyümek istedim.
"seninle güzel kalmak istiyorum" dedin.
amenna.
güzel olmaya itirazım olamazdı.
"tükenmeyelim" dedin.
amenna.
eksilmemeye itirazım olamazdı.
yapabildik mi peki?
aynaya bakamadığım günler oldu inan,ben hiç güzel kalmadım.
ellerimden nefret ediyorum, avcunda kaybolmuyorlar.
üstelik sen tükenememekten mütevellit beni kaldırıp bir rafa koymuyorsun.
beni senden kurtarmayı bile başaramıyorsun.
bizi eskitemiyor, bizi tüketemiyor, beni bitiriyor, yok ediyorsun.
rica etme hiç, devam etme, acımasız oluyorsun deme.
olmuyorum.
ben sana hiç acımasız olamadım.
bir hayalet varsa o sensin deme,asla başkalarının hayatına sızmak niyetinde olmadım.
benden nefret etmen gerekiyorsa et deme, emrinle sevmedim, emrinle vazgeçmiyorum işte.
seni çok sevdim de deme ama.
sonra bana gerekliliklerden bahsetme. seni sevmem yeterince gereksizken ne olur bana gereklilikler deme.
ne üzülmeni istedim de ne de istemedim de. üzdüm işte de, oldu de. özür dilerim de. çözmeye yetmez ama özür dilerim de.
o kadar.
söndürelim sigaralarımızı.
uyku saatimiz geldi sevgilim.
birbirimizden kaçtığımız uykulara sığınalım.
birbirimize kaçtığımız uykulara sığınalım.
6
insanları büyük tesadüfler bir araya getirir. senle beni de öyle bir tesadüf tanıştırmıştı. bir filmdeki ya da romandaki gibi değildi belki, ama gözlerimizin içine bakmıştık bir şekilde, birbirimizin eline dokunmuştuk. bizi bi araya getiren tesadüfün neden gerçekleştiğini asla anlayamıyor, sıklıkla da sorguluyorum; çünkü ondan sonra gelen bütün tesadüfler bizi bambaşka yerlere fırlatan eller gibiydi. her birbirimizi bulduğumuzda asla ayrılmayacakmış gibi bağlanıp önümüzdeki engellerden, yaşayacağımız özlemlerden bazen sen bazen de ben korkup o bağı tek telden oluşan bir ip gibi kesmeyi tercih ettik. o kesilen iplere rağmen görünmez bir bağ kaldı hep, o korkuyla beraber. belki başka bir tesadüfü beklemeyi tercih ediyoruz, belki de korkmayı bırakacağımız günü. belki de hiç gelmeyecek beklediğimiz ama biz vizyona çıkacak bir film gibi beklemeyi sürdüreceğiz.