kayıt

müstakbel türk'ten sözde vatandaşa

  1. 1
    mesut yeğen'in kitabı. tam adı: müstakbel türk'ten sözde vatandaşa cumhuriyet ve kürtler'dir.

    müstakbel-türk'ten sözde-vatandaşa: cumhuriyet ve kürtler kitabında mesut yeğen; kürtleri tarihten bugüne politik, kültürel, vb. birçok yönden incelemiş ve tartışmıştır. kitap sosyolojik inceleme için çok önemli bir kaynaktır. kürt halkını ve kürt mücadelesini 1980'den bugüne türk milliyetcilerinin ve türk solunun kürt hareketine bakışını da içermiştir.
    mesut yeğen, ulus-devletler için etnopolitik meselelerle yüzleşmenin özel bir durum değil,ulus devletlerin kaderi olduğunu belirtir yani ulus devlerlerin etnik azınlıkları yok sayarak kendileri varedemeyeceklerinden sözeder. ulus devletlerin etnopolitik meseleleri evrensel olmakla birlikte bu meselerin çözümü devletlerin en özel meseleleridir bu meselelere dış müdaheleler farklı sonuçlar doğurabilir. yeğen bu konuda birçok ülkeden örnek vererek açıklamaya çalışmıştır.

    türkiye gibi birçok ülkede de etno-politik meseleler mevcuttur. bu mevcudiyet, durumu evrensel olsa da konuya ilişkin çözümler evrensel değildir. türkiye tarihinde şark meselesi, güneydoğu sorunu, kürt meselesi gibi adlarla bu sorunlar gündeme gelmiştir. bu sorunların çözümü için arındırma, mübadele, tehcir, ayrımcılık, tenkil, asimilasyon, grup hakları, özerklik, federasyon, ayrılma gibi enstrümanlar kullanılmıştır. ülkenin birliğini tehdit den unsurlar söz konusu iken daha köktenci homojenleştirme enstrümanları kullanılmıştır. ermeni meselesi tehcir, rum meselesi mübadele, arap meselesi ayrılma gibi... siyasi birliğe bir kasıt yok ise asimilasyon gibi teknikler kullanılmıştır. burada da türkiye'de yaşayan müslüman gruba yapılan asimilasyon enstrümanından bahsedebiliriz. ancak etno-politik meselelerde çözümün bir kuralı ya da tek bir sonucu yoktur. balkan ve kafkas müslümanlarına uygulanan asimilasyon işe yaramışken kürtler de işe yaramamıştır. bu yüzden kürtler sadece asimilasyon politikalarına değil aynı zamanda tedip, tenkil, ayrımcılık gibi enstrümanların uygulanmasına maruz kalmışlardır.

    türkiye cumhuriyeti devletinin türkleştirme çabaları kimi azınlıklar üzerinde etkili olurken kimileri üzerinde etkili olamamıştır. kürtler içerisinde türkleşen birçok kürt olmasına rağmen birçok kürt direnmiş ve asimilasyon enstürmanlarına başkaldırmıştır. diğer azınlıklar için ise bu asimilasyon araçlarının başarılı olduğu yönündedir çünkü; çerkez, boşnak, yahudi, rum ya da ermeni meselelerinin hiçbiri türkiye devletinin bütünlüğünü tehdit edebilecek yapıda değildir.

    kürt meselesinin geçmişten günümüze süre gelmesinin altında birçok neden yatmaktadır. bunların başında bizlik duygusunun kuvvetli oluşu yer alır. kürtlerin yaşadıkları topraklarda göçmen değil, uzun süredir aynı topraklarda yaşıyor olmaları onların bizlik duygusunu güçlü tutmuştur. 16. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl başlarına kadar devam eden gevşek ilişkilerde bizlik duygusunu teşvik etmiştir. ayrıca önemli bir nüfusa sahip olmaları onları dil ve toprak bütünlüğüne sahip bir ulus kılmıştır. yine komşu ülkeler iran ve ırak'ta da kürtlerin oluşu bizlik duygusunu ayakta tutmuştur. asimilasyon kapasitesinin zayıflığı da aynı sonuca hizmet etmiştir. tabi türkleşen kürtler de mevcuttur. bu türkleşme durumu sağlayan sorunsuz bir ortak geçmiş ve din olgusudur.

    yukarıda belirtilen nedenler kapsamında kürt meselesini diğer ülkelerdeki etno-politik meseleler ile benzer göremeyiz. çokkültürcü bir yaklaşım bu durumda işlevsel olmaz. yine kürt meselesi türkiye'deki diğer etno-politik meselelerle de başkalıklar ve benzerlikler arz etmektedir. ermeni, rum ve yahudi meseleleri dinsel anlamda kürt meselesi ile aynı değillerdir. ayrıca kürtlerin yine nüfusları diğer üç cemaatinkiyle aynı değildir. kürtler diğerlerinden farklı olarak tek dilli bir cumhuriyete karşı durmuşlardır ve diğerleri gibi kavuşmak istedikleri bir ulus mevcut değildir. alternatif bir devletten mahrumiyet ve dindaşlık kürtleri ve boşnak-çerkez cemaatinin ortak tarafları iken nüfus ve anadolu'ya serpiştirilmiş olmaları da onları birbirinden farklı kılmıştır.

    ayrıca mesut yeğen kitabında, kürt halkının türkleşme durumuna karşı durmasının ve başkaldırısının nedenini kürt kavminin içinde tarihsel süreçte ''biz'' kavramının çok gelişmiş olduğuna bağlamıştır. duruma getirdiği açıklık kürtlerin göçebe bir toplum olmamalarına ve şuan yaşadıkları topraklarda yıllardır yaşıyor olmalarına durumlarıdır. yeğen bu durumu ayrıca şöyle açıklar; "göç vasıtasıyla yeni bir vatan edinen toplulukların çoğunlukla gösterdiği asimilasyona yatkın olma halinin kürtlerde 'o denli' güçlü olmayışının bir miktar da olsa kürtlerin bu gün yaşadıkları toprakların kadim sakinleri olmalarıyla ilgisi olsa gerek. halen meskun oldukları topraklarda uzun müddettir yaşıyor olmalarının, kürtleri göçmen topluluklara nazaran daha kuvvetli bir 'bizlik' duygusuyla donatmış olmasında anlaşılmaz bir taraf yok.''

    kürtlerin bütünleşmesi ve yabancılaşması süregelen bir durumken son dönemde bu durum değişmektedir. kürtlerin daha çok bizlik duygusuna sarıldığı, yabancılaştığı görülmektedir. kürt idealinin peşinde olan siyasi ve toplumsal güç odakları bu yabancılaşmanın ciddiyetini de göstermektedirler. bu yabancılaşmayı etkileyen nedenlerden biri de ırak'taki kürtlerin özgürleştirilmesidir. ab sürecinde kürtlerin hak taleplerinin artması bu yabancılaşmayı arttıran etkenlerin başında gelmektedir. 1990'larda etkinleşen neoliberal politikalar sosyal eşitsizliği beraberinde getirmiş ve bu durum kendiliğinden bütünleşmenin önünü tıkayarak bu duruma sebebiyet vermiştir.

    ''bu durum geriye döndürülemez bir durum değildir. kürt meselesinde asimilasyon ve tenkilden vazgeçilmelidir. kürt kimliğinin yeniden üretimine imkan veren hakların önünü açmak gerekmektedir. tanıma ve bütünleştirici enstrümanların aynı anda kullanılması gerekmektedir. bizlik duygusu yerine ortak tarihin, siyasi katılımın ve toplumsal dayanışmanın var ettiği 'sınırlı, farklılaşmış ve dünyevi' bir bizlik duygusu kürt meselesini bir hal yoluna koyar gözüküyor.''

    kürt meselesinin bir sorun haline gelmesi örgütlü ve silahlı bir mücadeleye girmeleriyle başlamıştır. yani asayiş ve güvenlik sorunu halini almıştır. kürt meselesi birçok taraftan birçok şekilde algılanır ve o yönlerde birçok çözüm, sonuç gibi durumlar ortaya koyulmaya çalışılır. yeğen kitabında bunları detaylı olarak ele alıp açıklamış ve anlatmıştır. sonuçta yeğen durumu şu şekilde toparlamıştır; "fikrimce,meselenin 1984'den 1999'a ya da daha genel bir ilgi üzerinden konuşursak, 12 eylül'den 11 eylül'e uzanan serüveni,tek bir kavramsallaştırmayla tüketebilecek bir tekdüzelik arzetmekten epey uzaktır"

    ''kürtlerin çoklukla türklüğün içinde ama bazen kıyısında kodlanmasına yol veren asimilasyonist ve ayrımcı pratiklere maruz kalmasına zemin oluşturan bu algıyı karşılamak için 'müstakbel türkler' en uygun terimdir herhalde.''

    ''cumhuriyetin kuruluş yıllarında kürtler müstakbel türk değil, ülkenin, etnik hukukuna saygı gösterilmesi gerektiğine hükmedilen müslüman kavimlerden sayıldılar. mustafa kemal atatürk birçok yerde bu sözlere yer verdi. ayrıca bir tür özerklikle siyasi birliğin içinde tutmak niyetinde olduklarını açıkladılar. ancak 1924 anayasasında kürtler, kültürel hakları tanımaz kavimler olmuşlardır. 1930'larla birlikte fiziki mevcudiyetleri de yok sayıldı: 'türk vatanında kürt yoktur'
    umumi müfettişliklerce kürtlerin asimilasyonu düzenlenmeye çalışıldı. şeyh sait isyanından sonra abdülhalik renda raporunda, fırat'ın doğusunda kürtlerin dörtte bir oranında türk yaşadığını, derhal türk nüfusunu bu bölgede hakim kılmak gerektiğini belirtmiştir. buralara türk yerleştirmek, türkçeyi hakim kılmak gibi öneriler sunmuştur. bir komisyon kuruldu ve 'şart ıslahat ercümeni plan'ı' hazırlandı. kürtlerin zorunlu iskan ve mekteplerle türkleştirilmesi, bölgeye türkçe konuşan nüfusun iskanı, kürtçenin yasaklanması, okullaşmanın arttırılması planda yer almıştır. bu rapordan on sekiz yıl sonra avni doğan önceki raporlarda zikredilen önlemlerin alınmasının gerektiğini vurgulayarak söylemiştir.
    1927 yılında çıkarılan 1204 sayılı kanunda ' şarktan garbe nakledilen eşhas hakkındaki' 1925'te gerçekleşen şeyh sait isyanı mahalleri ıslahat mıntıkaları sayıldı.''

    1934'te ikili bir operasyonla türkleştirme yapıldı. türk olmayanlar türk bölgelerine, türklerin de türk olmayan bölgelere yerleşimi planlandı. iskan mıntıkaları üç bölgeye ayrıldı: 1 numaralı mıntıka türk kültürü nüfusun yaşayacağı bölge, 2 numaralı mıntıka diğer kültürlerden nakli istenen nüfus için ayrılan bölge, 3 numaralı mıntıka ise sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik sebebiyle boşaltılması istenen bölgeler olarak düzenlenmiştir.

    1947'de oturma zorunluluğu kaldırılmış, göç edenler geri dönmüştür ama 1980'den sonra tekrar zorunlu iskana başvurmaya çekinilmemiştir. cumhuriyet döneminde sadece zorunlu iskan yoktu. ayrıca kürt kültürünün yeniden üretilmesinde etkili geleneksel kurumlar tasfiye edildi, türkçeden başka dillerde yayın ve eğitime izin verilmedi, türk vatandaşlarına türkçeden başka anadil öğretilmesi yasaklandı. ilk yıllarda şark ıslahat planı'nda kürtçe konuşmakta yasaklanmaya çalışıldı ve türkçeleştirme her alanda uygulanmaya başladı. (soyadı, sokak ve yer isimleri gibi)

    asimilasyon siyasetinin bir başka mümtaz aracı yatılı bölge (ilköğretim) okulları (yibo) oldu. bu aracın halen kullanılmakta olduğu malum. milli eğitim bakanlığı verilerine göre, bugün toplam 299 yatılı bölge okulunun 155'i, diğer bir deyişle yüzde 52'si kürtlerin yoğun yaşadığı illerdedir; keza, bu okullarda okuyan toplam 142.788 öğrencinin 84.442'si ya da yüzde 59'u yine bu illerdendir.
    sonuç olarak, 1924'le 1990 arasında kalan ikinci dönemde cumhuriyet kürt meselesinin etnik mahiyetini inkâr etti ve meseleyi inkılâplarla ve baskıyla giderilebilir sosyal bir mesele ya da asayiş meselesi olarak algıladı. bütün bu dönemde meseleyle inkılâp, tenkil ve asimilasyon gibi araçlarıyla fazlasıyla meşgul oldu.

    1990'larla beraber cumhuriyet'in algısı da araçları da değişmeye yüz tuttu. neyin değiştiğine geçmezden önce, değişimi mümkün ya da mecbur kılan bağlamı hatırlamak gerekiyor.

    1990'larla beraber kürt meselesinin sadece pkk'nın askeri faaliyetlerinden ibaret bir güvenlik meselesi olmadığı, şehirlere yayılmış ve kitleleri mobilize eden siyasi bir mesele olduğu idrak edildi. 1991 seçimleri de gösterdi ki, kürtlerin memnuniyetsizliği ciddi ölçülerdeydi ve kürt yurttaşlar içinde bulundukları ulusal çerçeveye itiraz ediyordu.

    bu genel bağlam içinde cumhuriyet yöneticileri inkâra dayalı tutum ve algılarını yenileyeceklerine yönelik işaretler vermeye başladı. ilk olarak, 1991 yılında meclis 1983'te çıkarılan kürtçe yayın yasağını kaldırdı. aynı sene başbakan süleyman demirel diyarbakır'da meşhur konuşmasını yaptı ve türkiye'nin kürt realitesini tanıdığını beyan etti. takip eden zamanda da cumhurbaşkanı özal, pkk'yı silahsızlandırmanın yollarını aramaya koyuldu ve malum bir ateşkes sağlandı.

    ne var ki, üvertür mahiyetindeki bu tanıma siyaseti özal'ın ölümü ve pkk'nın 33 silahsız askeri katletmesiyle geride kaldı. ardından, 1993-1999 arasında kürt meselesinin en kanlı dönemi yaşandı. pkk militanlarına ve pkk'nın destekçisi olduğuna hükmedilen sivillere yönelik merhametsiz bir şiddet kampanyası başladı. hep ve dep kapatıldı. binlerce köy yakıldı ya da boşaltıldı ve bir milyonun üzerinde yurttaş yerinden edildi. başka bir deyişle, erken 90'ların üvertür tanıma siyasetini hacimli bir baskı siyaseti takip etti.

    1990'ların sonunda durum yeniden değişti. değişikliği mümkün kılan, 1999 senesinde öcalan'ın yakalanıp türkiye'ye getirilmesi ve türkiye'nin ab üyeliğine adaylığının onaylanmasıydı. öcalan'ın yakalanmasının ardından pkk ateşkes ilan edip mensuplarını sınır dışına çekti ve bağımsız bir kürdistan kurma idealinden vazgeçtiğini açıkladı. buna mukabil hükümet, öcalan'ın idam cezasını uygulamaya koyacak süreci başlatmadı ve ardından da meclis idam cezasını kaldırdı. olağanüstü hal kaldırıldı ve kürtçe üzerindeki kısıtlamalar azaltıldı. özel kurslarda kürtçe'nin öğretilmesine izin verildi. trt haftada yarım saat kürtçe yayın yapmaya başladı ve ardından da özel televizyonların haftada dört saate kadar kürtçe yayın yapmasına izin verildi. başka bir deyişle, 1990'ların sonundan itibaren bir tanıma siyaseti devreye girdi.

    2004'te durum yeniden değişti. bu kez sebep, ırak'ta kürdistan bölgesel yönetimi'nin kurulması, ab'nin reform taleplerine karşı güçlü bir ulusalcı rezistansın ortaya çıkmış olması ve pkk'nın ateşkese son vermesiydi. bütün bunlar ülkede milliyetçi duyguları alevlendirdi. bu ortam tanıma siyasetinin ilerlemesini durdurdu. ordu, tanıma siyasetinin sınırlarını çizdi ve yapılacak reformların bireysel haklar alanıyla ve kültürel haklarla sınırlı kalacağını buyurdu.

    tanıma siyasetinin durakladığı ve milliyetçililiğin tedirginliğinin arttığı bu yıllarda kürtlere ve kürt meselesine dair görece yeni bir algı peydah oldu. ilk kez kürt yurttaşların sadakati sorgulanır oldu. popüler düzeyde hızla büyüyen bu şüphe resmi düzeyde de dile getirildi ve kürt yurttaşların bir kısmı için "sözde vatandaşlar" ibaresi kullanılır oldu. dahası, bir kısım yazar tehcir ve mübadele seçeneklerini konuşmaya başladı.

    ırak'ta oluşan durumu değerlendiren ilker başbuğ bu yeni durumun bölgede kürtlere psikolojik bir güç verdiğini ve vatandaşlarımızın bir kısmı için yeni bir aidiyet modeli oluşturabileceğini söyledi. 2008 yılında da başbakan "beğenmeyen gitsin" mealinde sözler söyledi.

    kürtlerin sadakatine dair şüpheler sadece sözel olarak ifade bulmadı, jestler yoluyla da ifade edildi. malum, 2002'den beridir savaş uçakları diyarbakır, yüksekova ve cizre gibi kürt muhalefetinin güçlü olduğu şehirlerin ya da cenaze törenleri ya da mitingler için toplanan kalabalıkların üzerinde alçak uçuş yapma alışkanlığı edindi. ırak'taki operasyondan dönen uçakların bu şehirler üzerinden alçak uçuş yaparak geçmesi, buralarda yaşayan yurttaşlara dair algı hakkında ipucu vermektedir...

    kısaca, seksen sene boyunca "müstakbel türkler" olarak görülen kürtler 2000'lerle beraber "sözde türkler", "sözde vatandaşlar" olarak görülmeye başladı.
    kürt meselesinin bir tür sadakatsizlik meselesi olduğuna dair bu algının güçlenmesine resmi ve popüler düzeylerdeki ayrımcı pratikler eşlik etti. örneklendirmek gerekirse, 2003-2008 arasında ordu valisi fındık toplamak için gelen kürtleri il sınırlarından içeri sokmadı. adana valisi 2008'de pkk yanlısı gösterilere katılanların yeşil kartlarının iptal edileceğini ve yoksulluk yardımı alamayacaklarını duyurdu. aliağa kaymakamı, rojda isimli bir çocuğun törenlerde şiir okumasına engel oldu. ayrımcılık kürt yurttaşların seçtiği vekillere ve belediye başkanlarına da uzandı. belediye başkanları resmi törenlere davet edilmedi, vekillerle el sıkışılmadı.

    bütün bunlar, geride kalan yirmi yılda cumhuriyet'in hem algısının hem de siyasetinin değiştiğini gösteriyor. onlarca yıllık inkâr döneminden sonra cumhuriyet 1990'ların başında kürt meselesinin etnik mahiyetini ikrar etti. ancak bu ikrar durumuna eşlik eden uygulamalar aslında ortada salınımlı bir algının mevcut olduğunu gösteriyor. görünen o ki, cumhuriyet, kürt yurttaşlarını "farklılığı hukuken teslim edilmiş bir grup vatandaş" ile "sadakatsiz bir grup vatandaş" olarak algılamak arasında salınıyor.

    algıda bu değişim, kürt meselesinde takip edilen siyasete de yansıdı. erken 90'ların üvertür tanıma siyasetini 1993-1999 arasının baskı siyaseti takip etti. 2000'lerle beraber yeni bir tanıma dalgası ortaya çıktı; ancak bunu da ayrımcı bir siyaset takip etti. beri yandan bütün bu yirmi yıl boyunca asimilasyon siyaseti de çeşitlenerek devam etti. görünen o ki, bu salınımlı algı ve uygulamalar bir müddet daha devam edecek. cumhuriyet seksen yıllık inkârın ardından kürt meselesinin etnik mahiyetini ikrar etmiş, ancak bu ikrara eşlik edecek siyasette kararsız kalmış gibidir.
    cumhuriyet'in başında farklılıkları ve farklılıklarından kaynaklanan hakları tanınan, ama bu tanımanın bedelini ayrımcılığa maruz kalarak ödeyen gayrimüslimlere davranıldığı gibi mi davranılacak kürtlere; yoksa, farklılıkları tanınmış eşit yurttaşlar olarak mı? görünen o ki, devlet kürtlerin ve kürt meselesinin etnik mahiyetini ikrar etmişse de, henüz bu soruya kesin yanıtını oluşturabilmiş değil. kürt meselesinin hacminin cumhuriyet'in ilk zamanlarındaki azınlıklar meselesiyle kıyaslanamazlığı, istese de istemese de cumhuriyet'i ikinci cevabı vermeye mecbur edecek gibidir.
    #72288 gurcu | 11 yıl önce
     
  2. tümünü gör